Sevgili vatandaşlarımız, değerli basın mensupları, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinde hukukun üstünlüğü ve adalet ilkeleri vardır. Ancak ne yazık ki bugün bir kez daha Anayasa’da güvence altına alınmış hakların çiğnendiğine ve kamu vicdanının derinden yaralandığına tanıklık ediyoruz.
Gazeteci Fatih Altaylı hakkında verilen tutukluluk halinin devamı kararı, hukuk devleti ilkesine duyulan güveni sarsmış ve yargının tarafsızlığına bir kez daha gölge düşürmüştür.
Oysa ki Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 26. ve 28. maddeleri, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğünü açıkça güvence altına alır. Bu özgürlüklerin, siyasi baskılar veya keyfî yargı uygulamaları ile kısıtlanması, yalnızca bireysel hakların ihlali değil, aynı zamanda toplumun haber alma hakkının da gasp edilmesidir.
Gazetecilik faaliyetlerinin, Türk Ceza Kanunu’nun 106. ve 310/2. maddelerinde düzenlenen ağır suçlarla bağdaştırılmaya çalışılması, yerleşik içtihatlara, ölçülülük ilkesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına açıkça aykırıdır. Böyle bir yaklaşım, demokratik hukuk devletinin varlığını tehdit eden ağır bir yanlışlıktır.
Devletin kurumları, milletimizin ortak değeridir. Ancak bu kurumların güç ve saygınlığı, ancak ve ancak hukuka bağlılık ve adalet duygusunun korunması ile mümkündür. Buradan açıkça ifade ediyoruz: Hakimlerimizi görevlerini ifa ederken Anayasa’ya, yasalara, içtihatlara ve en önemlisi vicdanlarına bağlı kalmaya çağırıyoruz, çünkü haksız yere tutukluluğun uzatılması, artık bir tedbir olmaktan çıkıp cezalandırmaya dönüşmektedir.
Üstelik, iktidarın ‘iç cepheyi güçlendirmek’ iddiasıyla teröristlerle müzakere masasına oturduğu bir dönemde; bu tür kararlarla toplumsal huzurun, milli birliğin ve kamu vicdanının sabote edildiği açıktır. Bu tablo karşısında ‘ne yapılmak istendiği’ milletimizin gözünden kaçmamaktadır.
Yargının görevi, iktidarın değil; hukukun, adaletin ve milletin emrinde olmaktır. Bu gerçek hem demokrasimizin sağlıklı işleyişi hem de toplumsal barışımız için vazgeçilmezdir.
Zafer Partisi olarak, verilen bu kararı kabul edilemez buluyoruz. Hukukun üstünlüğünü yeniden tesis edecek, adil yargılanma ilkesini, ifade özgürlüğünü ve kamu vicdanını esas alan bir sürecin derhal işletilmesi gerektiğini vurguluyoruz. Milletimizin vicdanında açılan bu derin yaraların onarılabilmesi için, yargı organlarını Anayasa’ya, hukuka ve evrensel hukuk ilkelerine bağlı kalmaya davet ediyoruz.